Freitag, 5. November 2010

Bir değirmendir bu dünya


'Kalple ilgili bir sırrımız var, olmalı. Bakılamadığı için karartılan, yumuşatılıp ılıklaştırılan, romantikleştirilen veya beşerileştirilen yalazlara kanmayan, onlara başını çevirip bakmayan bir yol takipçisi bulunmalı. Aksi takdirde ebediyen yitmiş olacak. O damar, o söz, şurada bir yerlerde ve gözüm, bana şahdamarımdan yakın bir hissin yolcusunda.'

Cahit Zarifoğlu


Okuduğum ilk Kitabı,
ilk zarif aşkım...
Şiirlerinden bile önce okunması gerektiğini düşündüğümü söyleyebilirim.
Çünkü adeta hayata karşı duruşunu, fikirlerini ve kişiliğini anlatıyor.
Ve güzelliğiyle dünyaya başka bir gözle bakmamızı sağlıyor.  
O kadar çok şey hissettiren bir kitap ki, elime her aldığımda bir
'Ah' çektiriyor...


Mittwoch, 27. Oktober 2010

Gönlüm rengarengarenk...

Photo by_kokoszkaa
İçimdeki denizden kaç dalga geçtiğini kim saydı??

Mittwoch, 13. Oktober 2010

Bir vardım, bir yoktum...


ben masal gibiydim,
bir vardım, bir yoktum
çünki çocuktum.
büyükler beni görmek isterlerse var olurdum,
görmek istemezlerse yok.
ama yanılıyorlardı,
ben hep vardım.
en çok da beni yok sandıkları zamanlarda vardım.
hepsi birbirlerini birbirlerine göründükleri kadar biliyorlar, taniyorlardı.
oysa benim yanımda bütün maskeleri düşüyordu.
çünki ben çocuktum,
yoktum….
onları en gerçek halleriyle çizdim aklımın defterine,
ben büyüdükce onlar masal oldu içimde… 

alıntı

Montag, 4. Oktober 2010

İyi ki geçiyorsun Zaman! Ya acının en derine işlediği bir anda donsaydın?


Photo by shagagraf

Die roten Zeilen ihres alten Weckers zeigten jetzt schon viel zu lange auf 03.36. 
Die Nacht stand still. 
Sie war gefangen in dieser einen Minute, genau in der, in der die Leere am tiefsten saß.  
Erschrocken rollte sie sich zur Bettkante und richtete sich auf. 
War es das jetzt? 
So sollte sie leben? 
Sie beugte ihr Kopf leicht nach vorne und fragte ihr Herz: "Bist du echt?".  
Ihr Herz machte einen Schlag und stand dann still. 
"Wie die Nacht, " flüsterte Sie, "wie der Schmerz". 
Sie ging zum Fenster und schaute vorsichtig hinaus. 
Nie wieder also, würde die Sonne über diese graue Landschaft scheinen. 
Die Straßen würden nie befreit werden, von dem dreckigen, grauen Schneematsch. 
Immer würde sie aufpassen müssen. Nie mehr, nie mehr rennen, nur noch schleichen. 
Leise müsste sie sein. 
Bis die Erde sich wieder an sie erinnerte und ihre Lunge mit Luft füllte.

Und gerade als sie sich wegdrehen und zu ihrem Bett gehen wollte, ganz leise, 
da kam er aus dem Nichts. 
Er war nicht, er lebte. Er schlief nicht, erwachte. Er schlich nicht, er rannte. 
Rannte an ihrem Fenster vorbei und verschwand in der andere Seite des Nichts. 
Es gab ihn also wirklich. 
Vorsichtig, ganz vorsichtig drehte sie ihren Kopf vom Fenster weg und sah in die roten Augen ihres Weckers. 
03.37. 
Wie sollte sich ihr Herz denn jetzt wieder an das Schlagen gewöhnen? 

~birgecevaktiydi~

Sonntag, 5. September 2010

Leyletül kadr



Bana her gittiğimde „gel“ dediğin için,
sensiz atmak istediğim adımlara küssün yüreğim…

Bana „köle“ değil „kulum“ dediğin için,
aşkına köle olabilmenin hasretini çeksin yüreğim…

O "gel" demelerini seviyorum,
en çok ama 
secdelerini

hani alınca rahmetinin kokusunu halılarda,
ne kadar eskimiş olsa(m)da...

~birgecevaktiydi~


Samstag, 21. August 2010

Kimsin sen?


Ey kimse yok!..
ey bir mavinin unutulmasından
Arta kalan!..
Ey sen var mısın?
Ey olma!..
Ah, yağmur başlayacak
Gece olsa da sussam…
Ben koşarım aşağlara koşarım
Yıkanacak boğulacak su bulsam…

Turgut Uyar

Donnerstag, 19. August 2010

Kum saatimin darbesi...

Iş arkadaşım bana bir kum saati hediye etti.
Küçücük birşey, bildiğimiz kum saati. Üstü geniş, beli ince, azcık olsun süsü bile yok.
Süresi 15 saniye.
Öyle parmaklarımın arasında tutarken, kum tanelerinin gerçek olup olmadığını merak ettim.
Incelemek isterken, saati çevirdim…
Sanki camdandı kum taneleri. 
Teker tekerdiler ama üst genişten doğru birlikte, sanki belli bir sıraya göre, ince belden su gibi akıp, geçiyorlardı alt taraftaki geniş yere.

Izlemesi çok hoşuma gittiği icin tekrar çevirdim.
Sonra tekrar ve tekrar…
Kum taneleri her defasında aktıkları yere yok olmuştu- izleyen ister istemez, huzursuzlaşıyordu…


Gözümün önündeydi kum 
ama yok olup duruyordu sessizce.
Üzüldüm birden bire,
sırf saati evirip, çevirmek istediğimden, 
kumu incelemek istediğimden, onca saniye yok olmuş olamazdı.

Tekrar çevirdim,
bu sefer sadece bir tadımlık akıtıp kumu yokluğa, saati yan çevirdim.
Kum durdu.
Gülümsedim.
Aynı anda bana ders vermek istercesine, 
kum saatinden duvardaki saate doğru yol aldı gözlerim.
Avucumda durdurduğum 15 saniyeye sevinirken, 
yok olan aynı 15 saniye bu sefer duvardan gülümsüyordu bana…

***          ***          ***          ***          ***          ***
Gözümün önünden akman mı gerekiyordu 
anlamam için koştuğumuzu,
vardan yoğa giden kum tanecikleri olduğumuzu her birimizin?
Ne de olsa Rabbimizin üzerine yemin ettiği bir şeydin…
Sana boş izlenmek nasıl yakışsın…???

~birgecevaktiydi~

Dienstag, 10. August 2010

Dies hätte auch ein Integrations Blog sein können...

aber einige hören lieber Seifenblasen. 
Nicht das ich Seifenblasen nicht mag...
nur sind mir die Geschichten einfach zu schön!

"Hala en güzel hikayeleri dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara mı anlatmaktasın?

Ve sen hala sağırlar ordusuna senfoniler mi çalmaktasın?"
~Nazan Bekiroglu~


Ayrıca arada bir kitaplar, şarkılar, filmler, vs. hakkında yazıyorsam, 'tavsiyede bulunmak' veya sizi 'aydınlatmak' için değil.. sanırım bunu yapan bir çok blog var, sayıları da gittikçe artmakta.. ama şöyle ki ben ne bir edebiyat eleştirmeniyim, ne de daha aydın biri :) sadece yazmak için yazıyorum, içimi dökmek için, kelimeleri sevdiğim için.. 
birilerine biraz olsun birşeyler katabiliyorsa ne güzel. 

Donnerstag, 5. August 2010

EyesWideShut

Photo by birgecevaktiydi
Mavi olduğuna yemin edebilirken herkes,
Gözlerimde inatlaşan yeşili görmeni isterim…
Bak, yine savurdum tüm gizli bakışların mavisini
yalnız sana sakladım yeşilimin derinliğini-
gördünmü...?

~birgecevaktiydi~

Dienstag, 13. Juli 2010

Fragt mich nicht nach mir, ich bin nicht ich selbst…


Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkandan içeri

Beni bende deme bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri


Yunus Emre


Severim Ben Seni...tık tık

Freitag, 2. Juli 2010

Donnerstag, 1. Juli 2010

Bilsende, bilmesende...


birgecevktiydi

''...Oysa sevmek, en fazla neyi sevdiğini fark etmek demektir
ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.

Her aşk O'na cıkar sonunda.

O'ndan başkasını sevmek imkansız gibidir.
Seven sevdiğini neden sevdiğini bilse de bu böyledir,
bilmese de bu böyledir''

~N.Bekiroglu~

Montag, 21. Juni 2010

Güneşe dair...



Bugün küstüm tüm alışkanlıklara...

Ilk defa göz önüme yığıldı anlamı,

büklüm büklümdü...
yaktı yüreğimi, kırdı birazda.

Alışmak kalakalmaktı.
Ve güneş hala doğar, batardı...

Yabancılıktan kurtulmanın yoluydu alışmak,

Yer ve mekanlara alışırdı insan, belki bir kaç eşyaya,
ama en derin sevdiği insana...

Alışmak sonsuz güvenmekti,

düğümlenmekti ona, körü körüne...

Yakında yanında olmayacağını kavramış olsada,

gizli iplerle çekilmesiydi yanına...

Alışmak derinden hissedip, sımsıkı sarılmaktı o iplere,

kopamamaktı.

Alışmak kalakalmaktı
ve güneş hala doğar, batardı...

Alışmak birgün

kızmaktı güneşin umursamazlığına...

belki küsmekti hayata,

susmaktı,
güçsüz kalmaktı...

Sevdiklerin arasında yalnız kalmaktı onsuz,

alışkanlıklarına yabancılaşmaktı onsuz.

Kurtulmanın yolu yenilmekti hayata,
yenilip kavuşmaktı...

Güneş nasilsa hala doğar,
batardı...

-birgecevaktiydi-

Mittwoch, 16. Juni 2010

Kelebek, Çilek ve Fırtına...

Photo by_me3009

Bazen günlerin yoğun akışına o kadar kapılırım ki,

kaçamaklarımı bile güzel değerlendirmeyi beceremez olurum...

Küçük yerlerde, küçük insanlarla, kücük düşünceleri paylaşmak,

geçmek bilmeyen yaralara merhem gibi serinlik verdiğini unuturum...

Yine unutmuştum kiii...

Kelebeğimle oturup kocaman çilekli dondurma yedik bugün...
Hemde tanıdık yerdeki, tanıdık kaşıklarla, tanıdık dondurmayı..

Eee... Yaradan naber,
geçtimi bari?

Geçmedi...
amaaa...

Kelebeğimin kanadıyla dondurmamın tadsız çilekleri,
yaraya resmen fırtınalar estirdi...
=)

Montag, 7. Juni 2010

Girdapın derinliklerinden...

Düşüncelerim uçsuz bucaksiz olmayı sever,
zıplar şurdan şuraya,
şekil vermeyi şasırır olurum-
hani huysuz bir çocuk gibidir arada…

Birde kalakalmayı sever,
dönüp durmayı bir tanecik üzerinde...
ben onu ne kadar küçücük sansamda,
anlamsız sansamda...
hani kapılınca kurtulamadığım bir girdap gibidir arada…

…iste o bu ara başımı çok döndürür oldu :(


~birgecevaktiydi~

Freitag, 4. Juni 2010

Ben, Yusuf...



Kuyunun dibindeyim, kervanlar bulsun istemem
gömleğim kanlar içinde,
köle pazarlarında satıldım ya...
sensiz geçer akçem yok aşk mezadında...

Ah benim devletim, ah benim ülkem
benim ömrüm...
merhaba...

Ben, Yûsuf,
sınanmış bir kalbin sahibiyim
Șöyle buyur, bu kalp senin efendim...

Șimdi ben, Yûsuf,
tut ki Mısır'a azizim, efendiyim...

Boynumdaki künyede hâlâ vasfım yazılı:
Züleyha'ya köleyim...

~N.Bekiroglu~

Dienstag, 1. Juni 2010

Gehen und lassen...

Photo by PatrickRuegheimer

Zuerst überkommt dich innerliche Dunkelheit. Und du spürt es fast schon förmlich wie ein Kloß sich bildet, sich durch deine Organe frisst und langsam deine Speiseröhre hinauf klettert. Bis es dir am Halse fest sitzt, ganz fest sitzt. Du bekommst keine Luft. Deine Augen füllen sich mit der Flüssigkeit, die immer dann kommt, wenn die Seele vor dem Würgegriff des Lebens in die Knie fällt… 
Dann weinst du... erst ganz still… träne für träne… dann immer mehr und immer lauter. In der Hoffnung das Leben hat Mitleid und hilft dir wieder hoch. 
Doch nichts geschieht. 
Und du weinst noch ein bisschen. Erst viel. Dann immer weniger. 
Dann hinein. In dich. Tiefer immer tiefer. 
Und obwohl du denkst ein Teil von dir würde für immer verloren gehen,
ist es doch so, dass ein fehlender Teil seinen Platz erst gefunden hat...

-birgecevaktiydi-

Montag, 31. Mai 2010

Ben seni arıyorum

Photo by neslihans

Hayata katılmakta güçlük çekiyorum. 
Benim mevsimim sonbahar. 
Sokakların tenhalaştığı vakitler. 
Tek kişilik oyunlar ustasıyım ben. 
Tek kişilik özlemler, tek kişilik acıların ustasıyım. 
Ben yağmuru arıyorum. 
Ben yağmuru arıyorum.
Ben yağmuru arıyorum.
Ben seni arıyorum.


Tarık Tufan

Mittwoch, 19. Mai 2010

Saklambaç...


Bazen öylesine göz önünden kaybolmak isterim. 
Saklanmak isterim, 
köşe bucak... 

Bilinmemek isterim, 

ne bu diyarda ne düşlerde… 


Bazen öylesine yok olmak isterim. 
Hiç var olmamış gibi, yersiz yurtsuzmuşum gibi… 
Bir tek ben bilmek isterim yerimi,hatta ben bile bilememek… 

Tekrar çocukluğuma dönüp saklambaç oynamak isterim, 
iyi seçip yerimi, hiç ses seda çıkarmadan izlemek arandığımı. 
Küçülüp, büzüldüğüm yerden gülücükler saçmak gökyüzüne, sırrımı gökyüzüyle paylaşmak... 
Bazen öylesine dalmak isterim o gülücüklere, 
dalıp da kaybolmak… 

Keşkeler birikir düşlerimde,
dönüşüm olmasa bundan böyle. 


Sessizlikte kaybolsam asırlar boyu,

çözülse varlığın kelepçeleri üzerimden,

iz bırakmaktan kurtulsa ayaklarım, yankılanmaktan kurtulsa sesim… 

Kaybolsam, 
bazen öylesine kaybolsam…

~birgecevaktiydi~

Sonntag, 16. Mai 2010

Nazlı yaz...


Photo by PORG
Karşı çatının oluğuna bir güvercin oturmuş.
Ben ona bakıyorum, o bana...
Güvercinlerin akıl yetenekleri hakkında hiçbir bilgim olmamasına rağmen,
şuan güvercinle aynı şeyi düşündüğümüzü
düşünmekden alamıyorum kendimi.

Grilikten bunaldık artık! Kışın uzatmaya kalmış, baharında gecikmişti zaten... Nazlanmayı bırakıpda gelsen diyoruz??

Sitem etmedik ama!

Sadece teklif, dimi güvercin?
...
-.-
uçmuş hain...

Samstag, 15. Mai 2010

Babam ve ben...


...Onun adımları büyük ve sakin, ben ise saçma sapan bir telaşe içinde, birbirimize yaklaşırız.
Ona söylemek üzere cümleler birikir ağzımda, sanki dudaklarımı aralasam harfler yere saçılacak.
Sabahın en erken saatlerinde bulutları, güneşi ve parmaklarımı birbirine düğümlemeyi unutmadığımı söylemeliyim mesela ona.
Bununla beraber, tam yüz yıldır ruhsuz yaşayan bir bedene sahib olduğumu.

Ve tüm bunları öğrendikten sonra en son duyması gerekeni:

Gökyüzünden kopan bir pervane olmak istiyorum.

Kollarımı rüzgara verip, saçlarımla kuşlara eşlik etmek.
Başımı durmadan göğe kaldırmak geçiyor içimden.
Gözlerimle bulutları süzüp, tüm gri renkleri filtrelemek.
Önyargısız olmaya çalışıyorum kendime karşı.
Fakat korkarım ki, zaman ve ben, sorunlar yaşıyoruz birbirimizden habersiz.

Işte bu yüzden olmam gerektiği gibi değilim baba!

Lakin bizi aynı hizaya getiren adımla beraber, çağın en suskun insanı ben olurum.

Babam kırmızı ışığa tekrar yakalanmamak için aceleyle bir kaç soru sorar.

Tüm cevapları birbirine karıştırırım. Yürümeye devam etmeliyim.
Işte o zaman, hakikatte, dilimi gökyüzüne düğümlediğimi daha iyi anlarım.
Anlarım, üstünden geçtiğimiz tüm taşların neden bu kadar sabırlı olduğunu...

Bir dahaki sefere baba, bir dahaki karşılaşmamızda sana çok uzun bir hikaye anlatacağım!


Sümeyye Dogan, Sabah ülkesi"Babam ve Ben"


Was duftet so schön?

Lieber Herr M.,
nach mir bislang unerklärlicher, jahrelanger Bewunderung eines unter ihrer Autorenschaft stehenden Satzes freut es mich nun ihnen mitteilen zu können: ist angekommen… und weht und weht um mich herum...


     "Aber da lag noch ein anderer Geruch in der Luft. Der Geruch von Feuern, die in der Ferne brennen mit einem Hauch Zimt darin - so riecht das Abenteuer!"

Walter Moers

by_lolo_o-d1ysok6

Uyandın...


...Seni perdeler ötesinden hakikate doğuran aşka Bismillâh!

Nazan Bekiroglu