Samstag, 25. März 2017

dışımız lâl


Merak ediyorum, beni anlıyormusun?
Söylediklerimi mesela
ama en çok da söyleyemediklerimi?

Anlıyormusun?

Kursağımda kalan kelimeler oluyor ya hani,
içimde biriken,
biriktikçe büyüyen,
büyüdükçe kalbime batan...
Sende o acıyı hissediyormusun
a r a  a r a?

Yazarken bütün bunları, duyuyormusun parmaklarımın klavyede bıraktığı usul tıkırtıyı?
Etrafımdaki gürültünün fısıltıya dönüştüğünü
şöyle bi üç beş nefes kadarlık?

Bazen oturup bilgisayarın başına
yazıyor yazıyor siliyorum ya,
anlıyormusun...

...söyleyebildiklerimden fazlasını?




Freitag, 22. Juli 2016

Ne yapsak boş


A L L A H 
şüphesiz ki
hepimizden büyük!

Samstag, 23. Januar 2016

'birbiri üstüne yığılırken günler'

Photo by birgecevaktiydi
ey taşan suların imkânı
ey taşan suların bekâreti sana
bir karşılık vereceğim.


-ismet özel-

Dienstag, 22. Dezember 2015

Senden Önce Ben

Son yıllarda roman'dan çok deneme veya inceleme kitaplarına yöneldiğimden, arada şöyle su gibi giden, farklı karakterlere ve ruh hallerine dalabileceğim bir romanı özlemiyor değilim. Yine özlemiştim ki Jojo Mojes tarafından yazılmış bir kitap geçti elime. Daha doğrusu içeriği hakkında bilgi edinmeden sipariş verdim. Türkçe'ye tercüme edilmiş kitapları şimdiye kadar fazla okumadım. Bu yüzden kitabın uslübu hoşuma gitmeyeceğinden endişeleniyordum ama yabancı yerlerin ve isimlerin geçmesi beklediğim kadar rahatsız etmedi. 

İlk etapta akıcı, okuyucuyu hızlı bir şekilde içine çekmeyi başaran, duygusal bir aşk romanı. Bir çırpıda okuyup bitirmek istediğiniz, bittiğinde ise üzüldüğünüz türden. Bu kategoriye giren kitaplar için o kadar da sıra dışı değildir bu. Okuyunca hayatınızı değiştirecek biçimde eğitici olduğunu da sanmıyorum :)
Farklı bulduğum yanı, çerçeve olarak nadir kullanılan bir ana konusunun olmasıdır. Ölümcül hastalıklara yakalanmış insanların içler acısı aşklarına sıkca rastlıyoruz. 
Ama Senden önce Ben'de ki karakterlerin bulunduğu durum, beni aynı düşünceler, aynı hissler içinde veya eşiğinde olan insanlara çok yakın olduğum zamanlara geri götürdü. O insanlara, o insanları sevenlere karşı acayip bir empati duymaktan kendimi hiç geri alamamışımdır. Ama şöyle ki konunun doğrusunu yanlışını, olurunu olmazını işin içine karıştırmadan konuşmak mümkün değil. Bu minvalde fransız yapımı 'Amour' (2012) filmi çok çok daha büyük bir duygu kaosuna yol açıyor!

Öyle yani..

Dienstag, 17. November 2015

Yorgunluk und so weiter

Photo by birgecevaktiydi
Bazen ne yapmam gerektiğini şaşırıyorum.
Nasıl biri olmam gerektiğini de.
İnsanlara sadece kasten kötülük yapmak 
istediğinizde kötülük yapmış olmuyorsunuz çünki.
İyilik yapmak istediğinizde de kötülük yapabiliyorsunuz.
Hatta hiç bir şey yapmadan bile kötülük yapmış olabiliyorsunuz.

İnsan insanın kurdudur demiş birileri. 
Uzun zaman bu cümleye anlam verememiştim.
Birbirine iyi gelen de yine insanlar olabiliyor sonuçta.
Ama huzuru yakalamak ve onu kaybetmemekle uğraşmak bu kadar zorken,
herkesin herkes için yapabileceği bir şey vardır bu hayatta.
Mesela başkasından az, kendinden ise çok şey beklemek gibi.
Böyle sevdiklerimizle olan ilişkilerimiz çok daha sağlıklı olabilir. 

Bana kalsa.
Kalmıyor ama...

Samstag, 26. September 2015

Posta kutusundaki Mızıka


'Sevgili Dost!
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?'

A. Ali Ural

Tuhaf bir şekilde insanın içini rahatlatabilen,huzur veren bir kitap. 
Yazarın cana yakın uslübuyla Mektup şeklinde yazılmış olan denemeler, içimde nerdeyse her defasında güçlü bir cevap mektubu yazma isteğini uyandırdı. 
O kadar samimi, düşündürücü ve 'bana yazılmış' gibiydi. 
Üstte ki yazı alıntı olarak en sık kullanılan yer olmasıyla birlikte, kitabın ne kadar can alıcı dizeler içerdiğini anlatıyor. 

Samstag, 12. September 2015

Mad world

Photo by alicjarodzik-d680vlc


Pencerenin önünde ruhumda olup bitenlere hayat 
bulacak kelime ararken, gecenin karanlığına bürünmüş 
yollara ilişti gözlerim.

„İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise; 
o insan artık kaybolmuştur“ diyordu İsmet Özel.

Büyük bir ihtimalle başarmamışmıydık bunu? 
Kaybolmamışmıydık, kaybolmak üzere değilmiydik? 
Son zamanlarda ve aslında her zamanlarda Dünya'da 
olup bitenler bunun ispatı değilmiydi? 
Bizim ispatımız.. yani insanlığımızın? 

Kendimizi belki hıç olmadığımız kadar özgür hissederken, 
aslında her zamankinden daha fazla oynatılmıyormuyduk kuklalar gibi? 
Gençlerimiz farklı olmak adına daha da aynılaşmıyorlarmıydı?

Bilmiyorum.
ama bugün bundan her zamankinden daha çok eminim.
Her zamankinden daha çok görüyorum, sabit kalmanın, 
doğru yolu kaybetmemenin ne kadar zor olduğunu.

Her zamankinden daha çok acıyor canım
ve her zamankinden daha çok anlıyorum ki
yol karanlık ve biz
"İhdinessırâtel müstâkim" edasıyla yaşamaya
öylesine muhtacız ki…

Mittwoch, 17. Dezember 2014

Huzur tutar ellerimden...


ve seninle

ben atlarım,

yine de atlarım

uçurumlarımın kenarından...


Montag, 15. Dezember 2014

Lal-ü ebkem kalır bazı anlar

Photo by birgecevaktiydi
mesela bir kaç hüzünlü tebessüm, 
söylenenler, söylenemeyenler,
bakışlar, kaçışlar, dokunuşlar… 
derin derin yüreğine kazınır
ve emin olabilirsin ki
oracıkta kalır...

Freitag, 18. Juli 2014

Kucagı rahmet dolu bir ayın onsekizini 10 geçe..


Duyuyormusun?
Mumlar ve ayrılıklar sönmek üzere.
Geceye ve içimdeki huzura 
selam olsun.

Mittwoch, 18. Dezember 2013

Samstag, 7. Dezember 2013

...bende yok yeni kelime falan...

Vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!


İsmet Özel

Montag, 2. Dezember 2013

Kendi sokağımda kayboldum...



Neden diye sormayın hemen. Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz.
Cahit Zarifoğlu



Samstag, 30. November 2013

Susunca herşey, gelir aklıma...




Söyletme dedi,
söyletme...

Sesiyle alnımdan öptü,
farkında bile değildi...



Dienstag, 26. November 2013

Fragen über Fragen

Photo by~ FauSTiNa06
Man muss den Dingen 


Die eigene, stille,  
ungestörte Entwicklung lassen,  
die tief von innen kommt,  
und durch nichts gedrängt 
oder beschleunigt werden kann; 
alles ist austragen - 
und dann 
Gebären...

Reifen wie der Baum, der seine Säfte nicht drängt 


und getrost in den Stürmen 
des Frühlings steht, 
ohne Angst, 
dass dahinter kein Sommer 
kommen könnte. 
Er kommt doch!


Aber er kommt nur zu den Geduldigen, 


die da sind, 
als ob die Ewigkeit vor ihnen läge, 
so sorglos still und weit ... 

Man muss Geduld haben, 


gegen das Ungelöste im Herzen, 
und versuchen, die Fragen selber lieb zu haben, 
wie verschlossene Stuben, 
und wie Bücher, die in einer sehr fremden Sprache 
geschrieben sind.


Es handelt sich darum, alles zu leben. 


Wenn man die Fragen lebt, 
lebt man vielleicht allmählich, 
ohne es zu merken, 
eines fremden Tages 
in die Antwort hinein.

~ Rainer Maria Rilke ~
"Was mich bewegt"

Freitag, 22. November 2013

Gizli bir el tuttu elimi...

Nasibimizde varsa eğer Rabbim 
bize tevafuklardan öyle köprüler kurar ki
her yere ordan gitmek zorunda kalırız mesela


mesela...

Samstag, 26. Oktober 2013

Senin gibi esmeliyim...


Dışardaki şiddetli rüzgarın dışında hiçbir kimseyle aynı dili konuşamıyorum.
aldanmayın, ben değilim bu aralar karşınızdaki.
varsam da yokum aslında, 
konuşuyorsam da susuyorum...

Kimseden habersiz esiyorum ortalıkta, 
içimde dalgalanan tüm manaları satır aralarına bırakarak... 
bugün bir ağacın gövdesine dokundum mesela,
soğuktu 

yalnızca soğuk... 

Dienstag, 22. Oktober 2013

Sîret Mesâil


- Ben ölmek istiyorum çocuklar.
- Öl, ne duruyorsun?
- Kalbim dur emrini dinlemiyor, nasıl öleyim? 
Eski bir hikmet sahibinin sözünü dilime pelesenk ettim. 

'Ya ol! Ya öl!'

Olamıyorum... Ölemiyorum...

Necip Fazıl Kısakürek 
Püf Noktası

Donnerstag, 10. Oktober 2013

Kütüphane ve ders ve ders ve yurt ve yağmur ve ders ve saat daha 15:43 niye heryer karanlık?

                               


gencecikti… hayalleri vardı. 
kenarında oturmak istediği bir nehir vardı yakınında, 
seyretmek istediği bir sonbahar, 
kuşlar, ağaçlar, yapraklar vardı... 
hofgarten’i dolaşası vardı, 
kulaklıkları takıp şu güzelim şiiri dinleyesi vardı … 
okumak istediği kitaplar vardı bisürü, görüşmek istediği insanlar… 
gözlerinin kapanmasını engellemek için sürdozaj kahve içmek istemiyordu artık- 
çay istiyordu o, 
ÇAY!

Mittwoch, 2. Oktober 2013

Açma pencereni, perdeleri çek!

Photo by _a_drawer_4ever
SENİ GÖRMEMELİYİM...

Sana sakladığım bir sır var içimde,
sevdiğim, o çok sevdiğim 
turnalara yükledim:

DU BIST WUNDERSCHÖN!
nicht durch dein Äußeres,
nicht durch das, was du sagst,
nur durch das, was du bist...

Dienstag, 10. September 2013

Bosna'dan enstantaneler...

Buralarda güneş böyle batar...


böyle de doğar...


Huzur burda bulunur...


bu Güvercin aşkı'na hayran kalınır :)


 burada okunanlar taa yüreğe dokunur...


kahve böyle içilir...


burada insan olmaktan utanılır...


bu bakış 
HERŞEYİ anlatır...

Photos by birgecevaktiydi


Donnerstag, 25. Juli 2013

Islandım sırılsıklam...

yaz yağmurunda...
 Onca yaşamışlığımla ilk defa.
Hemde Kütüphanenin kitaplarıyla.

Bundan böyle özlediklerim arasında olacak,

güneşin ısısı altında
birden
sırılsıklam kalmak...

Photo by_bebefromtheblock

Donnerstag, 4. Juli 2013

Die Kunst Mensch zu bleiben...

Irgendetwas stimmt nicht. Ich sehe mich an. Im Spiegel. Jeden Tag.  
Sehe aber immer nur die Überreste der  schlaflosen Nacht… 
Es ist anstrengend nicht schlafen zu können… meine Glieder schmerzen, als hätte ich eine Szene aus Karate Tiger nachgespielt  the one and only mit Kurt McKinney natürlich 
Und überhaupt. Es ist noch viel zu früh. Das muss sich ändern. Nächstes Semester. 
Ich sehe noch einmal genauer hin und weiß es immer noch nicht… weiß nicht was ich tun muss. Zum Glück fragt mich keiner. 
Es funktioniert irgendwie. Von allein.
Ich muss nur einfach alles machen. Wie immer. Waschen. Anziehen. Vorher `ne Stunde vor dem offenen Kleiderschrank stehen und genau wissen, dass das eigentlich keine Stunde war. An den Kühlschrank gehen. Denken „Ich sollte was essen“. Kühlschrank wieder zu machen. Tasche suchen. Block in die Tasche werfen. Stift in die Tasche werfen. Buch in die Tasche werfen. Tasche über die Schulter werfen. Letzten Blick in den Spiegel werfen. Denken wollen. Doch nicht denken. 
Die roten Ziffern auf dem Nachttisch zeigen 07.32. Ich starre drauf. 
Viel zu früh. Das muss sich ändern. Nächstes Semester. 
Ich schließe die Tür auf und mich aus. 
Dann kommt der Bus. Wie immer. Er ist voll mit Schülern, die noch in der Pubertät sind. Das wissen sie nicht, da sie zu sehr damit beschäftigt sind sich Erwachsen zu fühlen. Sind sie aber nicht. 
Ich warte also... warte bis das Gedränge und Generve an mir vorbeizieht und steige in den Bus.
Früher habe ich mich immer gefragt, wie befreiend es für denjenigen sein muss, der gerade dann einsteigt, wenn die ganze Horde der nervigen Schüler aussteigt. Ich habe es mir ziemlich "cool" vorgestellt. Aber so cool ist das gar nicht. Ich komme mir vor, als würde ich ständig gegen den Strom schwimmen, genau dann einsteigen wenn der Spaß schon vorbei ist. Und manchmal, da habe ich Angst, dass der gelangweilte Busfahrer nicht auf mich wartet, weil ich zwischen der Masse einfach untergehe… nicht das er sowas willentlich machen würde obwohl er immer wie ein Miesepeter wirkt weil er nie lächelt und so aber mich sehen die Menschen manchmal einfach nicht. 
Es sind alle einfach so zahlreich…
Heute aber. Im Bus. Als ich die Dinge wie immer an mir vorbeiziehen sah. Die Häuser,  die Straßen, die Haltestellen… die Menschen in den Häusern, auf den Straßen, an den Haltestellen… da fiel es mir wie Schuppen von den Augen - denn all die Dinge um mich herum; 
Sie zogen. 
An mir. 
Vorbei.
Machten sie ein Fehler? Nein. 
Nein, sie nicht…
Ich hatte einfach vergessen… und das die ganze Woche! So, als würde es immer weitergehen. So, als würde ich immer wie immer wie immer.
Als würde!
Ich immer.
Leben.
Verstehst du?

Mittwoch, 3. Juli 2013

Kafka'nın doğum günüymüş...

Anlama muhtaç beyinlerimize "nasıl anlamalı",
"nasıl okumalı" kılavuzları sunuyoruz
ama 
sanki hala herşey kafkaesk..?!

Photo by ~benbirsisim

bak:

Der Aufbruch 

Ich befahl mein Pferd aus dem Stall zu holen. Der Diener 
verstand mich nicht. Ich ging selbst in den Stall, sattelte mein 
Pferd und bestieg es. In der Ferne hörte ich eine Trompete 
blasen, ich fragte ihn, was das bedeute. Er wusste nichts und 
hatte nichts gehört. Beim Tore hielt er mich auf und fragte: 
"Wohin reitest du, Herr?", "Ich weiß es nicht", sagte ich, "nur 
weg von hier, nur weg von hier. Immerfort weg von hier, nur so 
kann ich mein Ziel erreichen." "Du kennst also dein Ziel?", 
fragte er. 
"Ja", antwortete ich, "ich sagte es doch: 'Weg-von-hier', das ist 
mein Ziel." "du hast keinen Essvorrat mit", sagte er. "Ich 
brauche keinen", sagte ich, "die Reise ist so lang, dass ich 
verhungern muss, wenn ich auf dem Weg nichts bekomme. 
Kein Essvorrat kann mich retten. Es ist ja zum Glück eine 
wahrhaft ungeheure Reise." 


Samstag, 18. Mai 2013

VIVA LA REVOLUCIÓN !


diye bağırasım geldiğinde

“sessiz ol,” diyorlar,

“insanlar uyuyor!”

hadi ya?

Mittwoch, 6. März 2013

aşırı gerçek ve inanılmaz yakın

bir rüya gördüm.
beni vurdular. 
tabancayla.
kurşun ağır çekim modunda geldi. 
usulca kalbime kondu.
ölürken 
„biliyodum“ dedim.

Mittwoch, 30. Januar 2013

„Aynalardı yolumu kesen sayın doçentim…“




Buralarda zor rastlanan güneşli bir sonbahar gününde renkli yaprakların arasında dolaşırken, birden bir kız gördüm uzakta. Bana doğru geliyordu, yürüyüşü telaşlı, kaşları çatık, bakışları bulanıktı. Elinde okumaya çalıştığı bir kitap vardı, birkaç kitabı daha koltuğunun altına sıkıştırmış, çantası omzundan düşdü düşecekti. 


Önce güldüm bu garip haline. Insanların luzumsuz hızzına yetişmeye çalışan, fakat içindeki ağırlık yüzünden birtürlü ayak uyduramayan bu beceriksize gülmemek elde değildi. 
Adım adım ilerledi…o yaklaştıkca ben kuşkulandım…mahçup hissetdim kendimi birden. 
Aramızda bir adımlık mesafe kalınca durakladık. 
Yere diktik gözlerimizi. Ikimizde. Düşme korkusuna kapılmış gibiydik.
Cesaretimi topladıkdan sonra gözlerimi kaldırıp yüzüne baktım. Acıdım içinde fırtınalar saklayan bu yabancıya. 
Dudak büküp gülümsemeye çalıştım. 
Karşılık vermedi. Yutkundum. 
„Jeder sieht, was Du scheinst. Nur wenige fühlen, wie Du bist“* dedim. 
Yapraklara bakıyordu. Gözleri doldu. 
„Machiavelli demiş…“ diye fısıldadım. 
Yardım etmek istemiştim. Edememiştim. Ama on ikiden vurmuştum. 
Basmıştım tuzu yaraya.
Dikkatlice elimi kaldırdım. Elini kaldırdı. Gözlerimi gözlerine diktim. Kaçırmadı. 
Elimi usulca kalbine koydum, 
hafiften kırıktı… 
Çaresizce kafamı salladım, suçlu suçlu omuzlarını kaldırdı. Bakışlarımız bulandı, kaçırmadık… dudaklarımızı sıkıca yumduk. Bu gibi anlarda söylenecek kelimeler daha üretilmemişti, bunu biliyorduk. Yalana aralamadık dudaklarımızı, tuttuğunu koparacaktı o! 
Bütün gücümüzle sustuk. 
Ve aslında ikimizde aynı çığlığı yolladık içimizdeki yalnızlığa... 

Tuhaftır… kısa bir zaman sonra dünya tekrar dönmeye başladı… ciğerlerimiz nefes almaya, ayaklarımız yürümeye alışdı…netleşen bakışlarımızı tekrar yere eğdik ve yavaşca birbirimize sırtımızı döndük,
uzun bir süre sırt sırta aynı huzuru soluduk…

Sonra,
derse yetişmek üzere yoluma devam ettiğimde, benliğimi yine bende buldum. Etrafıma bakınarak tanıdık mekanın güvenini içime çektim, buruk da olsa bir tebessüm gayreti peşine düşerek, kendime çeki düzen vermem gerektiğini düşündüm.
Oysa… kendimi dışardan göründüğüm kadar dağınık hissetmemiştim…

~birgecevaktiydi~

*Herkes senin nasıl göründüğünü bilir ama çok az insan nasıl olduğunu hisseder. (Niccolo Machiavelli)


dinleyelim

Freitag, 21. Dezember 2012

Inna lillahi ve inna ileyhi raciun…

…hükmüne razı, hükmüne muhtaç!

Içimde ise kocaman bir taş,

ve  DÖNÜLECEK OLAN `dan 
başka hiçbir şey ve hiçbir kimse
 teselli veremiyor!

“Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?” 
Enbiya; 34

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” 
Enbiya; 35

“Ki, onların başına bir musibet gelince, "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve muhakkak O'na döneceğiz!" derler.” 
Bakara; 156



Donnerstag, 13. Dezember 2012

Bildiğiniz gibi değil bu Honk!

Senenin bilmem kaçıncı gribi tuttu beni. Actimel içmek gerek! Hastalanmanın zamanı da hiç değildi- ama zaten hiç değil, tabii ki degil... 
Şaşırmamak lazım aslında! Uni- evimde kalorifer bozuk. Babam telefonla talimat verdi, ben tamir ettim. Şimdi ikide bir tamir ediyorum. Günde en az iki defa. Derdimi babamdan başkasına açmayı düşünmüyorum çünki.
Baba can`dır. Başkaları Honk`dur-  inan uğraşılmaz! 

Son bir hafta kaldı burada geçireceğim, sonra başka mekan. Özlicem burasını… yeşilimi, pembemi, kokusunu buranın, kapıyı açtığımda yüzüme gülümseyen yalnızlığı, aklına estiğinde avazı çıktığı kadar bağıran sessizliği, buraya dair gerçekleştiremeyeceğimi bildiğim hayallerimi, bozuk da olsa kaloriferi… anlıyacağın
hüzünlüyüm biraz - şaşıyorum küçücük algılara duyubildiğim sevgilere, açıkcası pek normal gelmiyor bu bana ama konumuz şimdi bu değil...

Kar yağmış her yere. Bir tek buraya uğramadı. Usulca cama vuran oluyo bazen geceleri- o zannediyorum. Sabah karşılaşacağım manzarayı rüyalarıma nakş ederek bölündüğü yerden uykuma devam ediyorum. Sabah yağmurun izlerini görünce biraz buruk başlıyorum güne…

Bu arada evet, blogumla konuşuyorum... ne var?

Freitag, 16. November 2012

Herbsttage...


Als die Langeweile so groß wurde, dass in 36m² kein Platz mehr für uns beide war, gab ich nach (weil die klügere und so), nahm die Stadt an der Hand und ging. 
Einfach so…

Güzel üniversitem...


Üniversite yolum...
Karşı yaka...